08 Aralık 2006 - Dilbilim Filoloji Tercüme

Bazen dilbilim ve tercümenin nerelerde kesiştiğini buluştuğunu düşünüyorum. Dilbilimsel unsurların çeviri yaparken bize ne kadar yardımcı olduklarını anlamaya çalışıyorum. Dilin şiirsel yanını, matematiğe bakan yüzünü, şifrelerini çoğu kez fark ediyorum ama şu an için bildiğimi adlandırmaktan uzak görünüyorum. Bu konuda açıklarımı gidermek istiyorum ama bir yandan da ünlü dilbilimci Ferdinand de Saussure gibi kişilerin dilin daha çok soyut taraflarında olmaları, dil felsefesi, semantik, fonetik, semiyotik, morfoloji vb. konularla ilgilenmeleri beni uzak tutuyor. Pratikte herbirinin faydasını görmek ve hissetmekle birlikte bunun teorik tartışmasına girmek bana her zaman içinden çıkılmazmış gibi geliyor.

Bilgisayar Dilbilimi gibi alanlar belki beni daha çok çekebilir kendilerine. İnsan beyninin düşünme sistemini en iyi şekilde taklit edip yapay zeka (AI) alanında belli bir mesafe almak isterdim. Şu an için vakit bulamasam da, ilerde bu alanda ne kadar yazılı eser varsa okumayı düşünüyorum. Bu tür alanları istatistik bilimi gibi düşünüyorum. İşin içinde ne kadar çok kişi olursa doğruluk payı da o kadar artar.

Bazen tiyatrocuları televizyonda izlerim sürekli aynı konuları tartışıp dururlar tiyatro ile ilgili. Halbuki önemli olan tiyatroda ortaya konan eserdir. Bana öyle geliyor ki tiyatrocular ortaya koydukları eserlerden fazla televizyona çıkıp konuşuyorlar. Dilbilimin soyut tarafı da bana tuhaf geliyor. Önemli olan sahnede nasıl bir performans ortaya koyduğunuz. Akademik olmanın ötesine gidememiş bir bilim gibi geliyor bazen.. Sadece üniversite koridorlarında var... Böyle bilim olur mu? Fizik insanoğlunu uzaya çıkarmasaydı, kanunlarından yararlanıp cep telefonları yapılamasaydı ne kadar süre ayakta kalabilirdi? Türkiye'de dilbilimden yararlanılıp ortaya konmuş kaç eser var merak ediyorum.

Dilbilimi tercümenin tamamlayıcısı olarak hayal ediyorum bazen. Tıpkı atletizmin ve jimnastiğin futbolun tamamlayıcıları oldukları gibi. Çevirmen kendini dilbilimin mantıksal ürünleriyle donatırsa yaptığı işte mesafeleri çok daha hızlı kat edebilecektir.

Dilbilim (Linguistik) ve Filolojinin (Philology) farklı yanlarını iyi anlamak gerekiyor. Biri daha çok dilin idealize (matematiksel) şekliyle, diğer ise dilin sosyal, tarihi ve kültürel miraslarıyla, etkileriyle ilgileniyor. Ferdinand de Saussure gibilerin konuşulan dili yazılı dile tercih etmeleri ve bu alanda çalışmalar yapmaları linguistiği tarihi daha eskiye dayalı filolojinin önüne geçirmiş gibi görünüyor. Belki birine dilin şiiri, diğerine de dilin matematiği demek uygun düşer.

1790larda (ve on sekizinci yüzyıl başında) Avrupalıların atalarını izlerini sürerken Hint Dili ve Avrupa Dilleri arasındaki bazı benzerlikleri keşfederek kendi dillerini Hint-Avrupa dil sınıfı altında tasnif etmeleri Dilbilime ilgilerini artırmış görünüyor. Hindu Tanrı Brahma ve Abraham (İbrahim),
ve Brahma'nın eşi Saraisvati ile Abraham'ın eşi Sarai'nin isimleri arasındaki benzerlik ve buna benzer bir çok yakınlık bu alanda çalışmaları hızlandırmış. Malum, müslümanlar gibi Batılılar da İbrahim'i "baba" kabul ediyor. Belki bu çalışmalarda East India Company adlı İngiliz şirketinin o tarihlerde orada bulunmuş olması ve sonrasında bir çok yer adının İbraniceye benzediğinin fark edilmesi de etkili olmuştur. İbrahim'in sonradan (Tufan sonrasında) göç ettiği de biliniyor. Dilbilimin hep bir antropolojik tarafı var. Belki Fransız İhtilalinin (1789), yani ulusal kimliklerin ön plana çıkarıldığı devrimin bir etkisi bu. Ulusal kimliğini arayanların ilk baktıkları kaynaklar da genelde dil ve din oluyor. Bu anlamda dilbilimin bir tarafı hep etnik/siyasi duruyor. Belki pratik hayatta pek anlamı olmayan Dilbilim üzerinde Üniversitelerin bu kadar durmalarının bir nedeni de budur. Tabi Avrupa Birliği'nin farklı etnisiteleri (belki aryan olanlarını) bir araya getirme ve dolayısıyla geniş anlamda bir "diller" projesi olması da Dilbilimin önemini artırıyor. Bu durum gramer, retorik, edebi eserler vs. ile uğraşan Filolojinin biraz daha geride kalmasına neden oluyor. Buradan bakınca hoş durmuyor bu gidişat. Estetik, sanat ve kültürün yerini mekanik, bilim ve etnisite almaya başlıyor. Farklı kültürleri birbirlerine yaklaştıracak tabanlar aranması gerekirken onları aryan olan ve olmayan şeklinde ayıran Semitik(İsrail'e ait), Helenik(Yunan'a ait) ve Kıptik(Mısır'a ait) bir yapı gelişiyor.

Sözlük
Tercüme
Çeviri