11 Ocak 2007 Perşembe - Bâb-ı Âli Tercüme Odası

Kelime Anlamı "Büyük-Yüksek Kapı" olan bu kelime Osmanlı Devrinde "Devletin yönetim merkezi olan yer" anlamına gelirdi. İstanbul Valiliği'nin hizmet binalarının bulunduğu alan içinde kurulan, birçok binadan oluşmuş yapılar topluluğu idi. Günümüzde ise Bâb-ı Âli kelimesi Cağaloğlu yokuşu çevresine sıralanmış medya kuruluşlarından dolayı "Basının topluca bulunduğu yer"e verilen bir ad olarak algılanmaktadır.

Geçmişten Günümüze Bâb-ı Âli

Erman Güven

Bâb-ı Âli'nin tarihçesini incelersek; burasının Osmanlı Devleti'nin yönetim merkezi olana kadar uzun bir süreç ve değişikliklerden geçtiğini görürüz. Osmanlı devrinde devlet işlerinin en birinci basamağı padişah ve onun evi olan Topkapı Sarayı'nın Bâb-ı Hümayun kapısı halkın gözünde en önemli simge olarak bilinirdi.

Fatih Sultan Mehmed zamanından, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar devlet yönetimi Topkapı Sarayı'nda Kubbe Altı denilen toplantı salonunda yapılıyordu. Bu toplantılarda ilk başlarda padişahlarda hazır bulunurlardı. Daha sonraları ise toplan-alan kafes arkasından izlemeyi tercih etmişlerdi, ikinci derecede veya halkla ilgili sorunları çözmek için de sadrazamlar "Paşa Konağı" adı verilen "Sadrazam Konakları"nda "Divan Toplantıları" yaparlardı. 1700'lü yıllarda artık bu gelenek çok yaygınlaştı.

Örneğin Şeyhülislam'ın Konağı halkın dinle ilgili fetva almak için gittikleri bir devlet dairesi olarak kullanılmaya başlandı. Osmanlı Devleti'nin ikinci önemli adamları olan sadrazamların konaklan genellikle Topkapı Sarayı'na yakın yerlerde olurdu. Sokollu Mehmed Paşa'mn konağı (sarayı) bugünkü Sultanahmet Camisi'nin yapıldığı yerde idi. İbrahim Paşa'nın sarayı da Sultanahmet Camisi'nin karşısında bugünkü İstanbul Adliyesi'nin yanında bulunuyor idi (Bugünkü Türk ve İslam Eserleri Müzesi binası).

Kaynaklardan, bugünkü İstanbul Valiliği'nin bulunduğu yerde Sultan İbrahim devrinde Sadrazam olan Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın konak ve sarayının bulunmakta olduğunu, bu paşanın kusurlu bulunup idam edilmesi üzerine malının devlet hazinesine kaldığını anlamaktayız. O zamandan sonra bu yer Topkapı Sarayı'na en yakın mesafede olması dolayısı ile devlet işleri için kullanılmaya başlandı. Bu yerin Bâb-ı Âli olarak kullanılmasının başlangıç tarihi kaynaklarda 1727 yılı ve Damat İbrahim Paşa zamanı olarak gösterilir.

Kaynak: Valilik Dergisi (dergi.istanbul.gov.tr)

++

Bâb-ı Âli Tercüme Odası

Numara: 269 Tarih: 10 Kasım 1895

Hariciye Nezareti’ne 9 Kasım 1895 tarihiyle Paris Büyükelçiliği’nden gelen 454 numaralı telgrafın çevirisidir.

Ermeni olayından dolayı tutulacak yol hakkında altı büyük devlet arasında tam bir uzlaşma bulunduğunu Dışişleri Bakanının Elize Sarayı’nda yapılan toplantıda açıkladığını, Akdeniz donanmasının hareketine karar verildiğini, Müntefik aşiretleri arasında karışıklık çıktığını, İstanbul’da bir fesat hazırlandığını, önde gelen bazı memurların sürgüne gönderildiğini Ajans Havass ve New York Herald’ın yayınladığına dair.

“Ajans Havass”ın bildirdiğine göre bugün Elize Sarayı’nda toplanan Bakanlar Kurulu’nda Dışişleri bakanı, Ermeni olaylarından dolayı tutulacak yol hakkında altı büyük devlet arasında tam bir uzlaşma bulunduğunu bildirmiştir. Akdeniz donanması tarafından her yıl gerçekleştirilen olağan manevranın Osmanlı ülkesindeki olaylar yüzünden bu sene alışılagelenden bir ay önce gerçekleştirilmesi Meclis tarafından kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla söz konusu donanma, bu manevrayı gerçekleştirmek için en kısa zamanda hareket edecektir.

Dışişleri Bakanını görür görmez bu bilginin doğru olup olmadığını araştıracağım. Yine adı geçen ajansın İngiliz kaynaklarından alıp son derece ihtiyatlı yaklaşarak yayınladığı bilgiye bakılırsa Müntefik aşiretleri arasında bir karışıklık çıkmış ve Basra’da kanlı bir mücadele meydana gelmiştir. Yine “Ajans Fournier”, İstanbul’da bir fesat düzenlenmiş olduğuna dair Berlin’den “New York Herald” gazetesine gönderilen telgrafı yayınlamıştır. Bu gün yayınlanan tüm telgrafların içeriği kötümserdir. “Tan” gazetesi bu akşamki baskısında, söz konusu telgraflar ile önde gelen bazı memurlardan hatırı sayılır bir kısmının sürgün edildiği iddiasını içeren bir telgraf yayınlamıştır.


Bâb-ı Âlî Tercüme Odası

Numara: 277

Fransız filosunun Doğu sularına gönderilmesi ve İngiliz politikasının neleri amaçladığı hakkında Dışişleri Bakanıyla yapılan görüşmeye dair 461 numaralı telgrafa ek. Nezarete 13 Kasım 1895 tarihiyle Paris Büyükelçiliği’nden gelen gizli telgrafın çevirisidir.

Bir Fransız filosunun acele olarak Doğu sularına gönderilmesi hakkında bu defa Dışişleri Bakanıyla gerçekleşen görüşmemi 461 numaralı telgrafıma ek olmak üzere aşağıda sunuyorum:

Şöyle ki: Fransız donanmasını vaktinden önce Doğu sularına göndermeye Paris kabinesini sevk eden sebepleri sorduğumda Fransa’nın Osmanlı Devleti hakkındaki eski dostluğundan bahsederek Osmanlı Devleti’nin varlığının gerekli ve istenen bir durum olduğunu söyledikten sonra “Şurasını sizden saklayamam ki Hıristiyanların katledilmekte olduğuna dair İstanbul’dan alınan telgraflar güven verici görünmüyor. Şu hal ve duruma bakarak Fransa Hükümeti Doğu’da çok eskiden beri geçersiz bir şekilde sürdürdüğü politikadan ötürü diğer devletlerden geri kalamayacağı gibi Ermenilerin yaşadığı Osmanlı vilayetlerindeki olaylar hakkında büyük devletlerce oluşturulan birliği desteklemek istiyor” sözlerini ilave etmiştir. Ben de “kıtal” tabiri aleyhine şiddetle itiraz ederek İstanbul’dan alınan bilgilerin biraz abartılmış olduğunu, Osmanlı Hükümeti’nin genel asayiş ve huzuru korumak için kışkırtıcı unsurları haklı olarak yola getirmekten başka bir şey yapmadığını, devletlerin İngiliz entrikalarına kapılarak yanlış bir yola sapmış olduklarını, zaten Londra belediye başkanının ziyafetinde Lord Salisbury tarafından yapılan konuşmanın, İngiltere Devleti’nin izlediği iğrenç ve iki yüzlü yolun en büyük bir delili olduğunu, sözün kısası Avrupa kabinelerince endişeyle karşılanan tüm olayların sorumluluğunun İngiltere’ye ait olduğunu, adı geçen devletin kışkırtma ve ayartmalarının artık inkâra meydan bırakmadığını hatırlattım.

Adı geçen donanmanın gönderilmesini ertelemek için kendisi nezdinde çok ısrar ettim. Mösyö Berthelot görüşüme göre İngiltere’nin bu meselede maksadının ne olduğunu sorunca öncelikle bu konuda yapacağım açıklamanın şahsi görüşüm olduğunu ve Osmanlı Hükümetini hiçbir şekilde bağlamayacağını açıkça belirtmek istediğimi söyledim. Söz konusu kişi tarafından uygun cevap verilmesi üzerine sözlerime şöyle devam ettim: “Düşünceme göre İngiltere’nin iki amacı vardır. Birincisi Osmanlı Devleti ile Rusya arasında “tampon bölge” oluşturmak; yani bir sınır çizgisi olacak özel bir yönetim oluşturarak orada iktidarını yerleştirdikten sonra İran’dan geçerek Hindistan’da bitecek bir demiryolu kurmak kendisince kolay olacaktır. İkincisi ise Osmanlı Hükümeti’ne her çeşit zorluğu çıkararak ebediyyen yerleşmek istiyor gibi göründüğü Mısır ülkesinde serbestçe hareket etmek için devletleri oyalamaktır.

Adı geçen Bakan kendisini son derece etkileyen bu açıklamaları büyük bir dikkatle dinledikten sonra “Zaten İngiltere’nin Mısır hakkındaki niyetlerini biliyorum. Fakat Ermeni işlerine dair İngiltere’nin sadece insanî duygularla hareket ettiği düşüncesindeydim. Şimdi şu gizlilik perdesini kaldırdığınız için tüm samimiyetimle teşekkür ederim. Bu dikkate değer bir durumdur” dedi. Yaptığım bu girişimi Bakanlar Kurulu’nda gündeme getirteceğine söz verdiyse de donanmanın gönderilmesinin ertelenmesinde pek başarılı olunacağını ümit eder gibi görünmemiştir.

BOA. HR. SYS. 469/59, 65