ankara tercüme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ankara tercüme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2006 - Tercümanların Sayısı

Mesleğin tarihi ile ilgili çok fazla kayıt olmadığı ve bu mesleğe girenlerin kayıtları oda/meslek örgütü benzeri bir kurum tarafından tutulmadığı için geçmişte ve bugün kaç kişinin tercüme/çeviri alanında çalıştığını bilmek zor görünüyor. Ancak bir çok afilli Kolej mezununun hayatlarının bir döneminde çeviri yaptıklarını görüyorum. 80 öncesi Kolej sayısı az olduğu için belki sadece Robert, Saint Joseph benzeri yabancı okulların mezunlarının tercüme sektöründe ağırlıklı çalıştıklarını söylemek yanlış olmaz herhalde. 80 sonrası dönemde artan kolejleşme ile birlikte sektöre giriş kanallarının arttığı söylenebilir. Böylece geçtiğimiz yüzyıllarda daha çok azınlıkların egemen olduğu, sonrasında yabancı kolejlerin ilgi alanına giren bu sektör, şimdilerde ülkenin her yanında kaliteli kolejlerden mezun kişilerin de gözdesi durumunda.

Tıpkı yabancı kolejlerde olduğu gibi, yeni kolejlerden mezun bir çok kişi de bu sektörü "elde var bir" olarak görüyor. Tabi üniversitelerin ilgili bölümlerinin de toplistinde her zaman bulunuyor bu sektör.

Bana göre, berberlerin bir odasının olması, tercümanların bir odasının bulunmaması durumu biraz da mesleğin sonradan (tercüman) olunan/olunabilen yapısı ile alakalı. Mesleğe hepimiz bir Tercümanlık Koleji'nden mezun olarak başlamış olsak veya tüm eğitimlerimiz sonrasında bir Tercüme Kurumunun oryantasyon ve akreditasyonundan sonra ciddi bir ön eleme ile girmiş olsak, zaten bir meslek örgütümüz de kendiğilinden olurdu. Trafik kurallarını arabayı ithal eden devletler belirlemezler. Her zaman üreticiler belirler. Biz bu halimizle araba ithal eden ülkeleri andırıyoruz. Bir mesleğe merak yaşı 8-14, o mesleği öğrenme yaşı 14-20, çıraklık yaşı 20-25, kalfalık yaşı, 25-35, ustalık yaşı da 35 ve üzeri olmak gerekir tahminen. Bizim mesleği öğrenmemiz 20lerin üzerinde oluyor. Bu geç başlamışlık da bizi meslek kurallarını koyma noktasından uzaklaştırıyor. Kuralları siyasetçiler koyuyor, bizler de bu kurallarla oynuyoruz. Onlar da doğal olarak Noterlik Kurumu gibi "bol para dönen" kurumların yanında oluyorlar ve önemli bir mesleği bu kurumun altında vazifelendirmekte bir beis görmüyorlar.

Tercümanlık mesleğinde kaç kişinin dirsek çürüttüğünü epeydir merak ediyordum. Tabi bir de bu mesleği "ek gelir" olarak gören kişilerin sayısı var. Bu kişilerin de mesleğe olumlu/olumsuz katkıları var. Yakın zamanda çıkarmaya başladığımız Yeminli Tercüman Bülteni bize bu konuda bir fikir verdi aslında. Bir Meslek Bülteni olmasına rağmen, bir ay içinde 1000'e yakın abonesi oldu. Yarıya yakını meslek içindeki kişiler, diğer yarısı da meslekle part-time ilgilenenler yada dil bildiği için bu mesleği kendine yakın bulanlar. Buradan hareketle Bültenin bir sene sonunda 10.000 civarında abonesinin olabileceğini görüyorum. Tabi sonrasında eminim dil eğitimi alan öğrenciler, kolej talebeleri vb. kişiler de ilgilenecekler Bültenle. Sanırım günün sonunda bu mesleğin mahallesinde oturanlarla, banliyösünde taşrasında oturanların sayısı 20-30 bini bulacak.

Sözlük
Tercüme
Çeviri

13 Aralık 2006 - Günlerin Akışı

İlk zamanlar bir tercüman olarak günlerin nasıl aktığının farkında bile olmadım. Hala daha günler benim farkındalığımın ötesinde bir hızla akıyor denebilir. Aslında günlük akışın bu hızda olmasını bir ölçüde ben istedim. Hayatımın bir kısmını salt-öğrenme, salt-çalışma, salt-uygulama şeklinde geçirip kalan kısmını danışmanlık, yönetim, organizasyon, ortaklıklar gibi daha relaks faaliyetler için geçirmeyi planladım bir anlamda.

Amerika'nın bile bütün projeleri masa başında tasarlandığı gibi gitmeyebiliyor bazen. Ben de az biraz yavaş kaldığımı görüyorum yol haritamın uygulanmasında. Belki ekonomik krizin de bunda etkisi olabilir ama daha çok benim kaotik yaşama hevesimin ve organizasyon eksikliğimin etkisi var sanırım. Bir tercümanın her gününü derli toplu ve rahat yaşayabileceğini hiç düşünmedim. Zaten öyle olsam tercüman olmak yerine Tercüman gazetesinde falan çalışırdım heralde..

Bir tercüman -en azından hayatının belli bir döneminde- rahat olmak istemeli mi? Kişi eğer öğrenmeyi önem sıralamasının en altlarına koymuşsa rahat olması zaten zordur belli dönemler. Elma bile kırmızı olmadan önce günlerce güneş altında kalıp yanmak durumunda.

Özellikle yeni başlayanların acele etmeleri gerekiyor dilin nüanslarını hızla öğrenmek konusunda. Tabi kendi tercüme / çeviri tarzlarını yakalamak konusunda ne kadar acele edilse boş. Çünkü bunu tamamen zaman şekillendiriyor. İster yazılı ister sözlü çevirmen / tercüman olun, tarzınızı belirlemek büyük oranda zaman içinde edineceğiniz tecrübelere kalıyor. Ama kişinin yapabilecekleri de var bu sürecin akışını hızlandırmak için. Kişisel olarak, örneğin birkaç ay şehirden uzaklaşıp kendi kendime sürekli olarak okuyup, konuşma pratiği yapayım istedim. Bu zamanı ayırabilecek kişiler kendilerine büyük iyilik yapmış olurlar. Kitabınızı kasedinizi sözlüklerinizi gazetelerinizi alıp ücra ve iletişim imkanlarından mahrum bir yerde iki ay kalmak.. Belki yarım üniversite eğitimi kadar etkili olurdu.

Boş bir adanın -gereğinden uzun kalmış olsa bile- Crusoe'ya kazandırdığı tecrübeyi düşününce, bu düşüncenin ütopik olmadığını anlıyorum. Thomas More kadar ütopik bir hayalim hiç olmadı. Hiç dört dörtlük bir gidişat istemedim. Bir şeylerin biraz eksik olması/kalması sanki bizi biz yapıyor. Huyumuzu belirliyor, karakterimize yön veriyor, günlük hareketlerimize etki ediyor. Eksiğimiz olmasaydı, huysuz biri olmasaydık... belki bu kadar gayretli de olmazdık keşfetmek ve öğrenme açlığımızı gidermek için. Eksiksizlik imkansız ama sanırım iyi olan eksiklerini birer birer kapatarak yola devam etmek çünkü üst üste iki gün eksik gidenin sonu iyi olmuyor. Bir gün eksik gidiliyorsa ertesi gün eksik giderilmeli. Başka eksikler çıkabilir.. Süreç devam eder.. Ama eksikleri biriktirip yola devam etmek büyük yanlış olur. Kaosun bu kadarı fazla.

Sözlük okumak bile istedim bazen ama iradesiz oluşum yüzünden birkaç sayfadan sonra bıraktım. Demek ki bana göre bir şey değildi. Yada alıp başımı gideyim bir yerlere altı ay dönmeyeyim istedim. Ne büyük bir değişim olurdu benim için... O cesareti bulamadım kendimde heralde.. Cesaretin gelmesini beklemek Samuel Beckett'in Godot'unun gelmesini beklemek gibi.. İradesiz insana Godot gelmiyor. İstemek, cidden istemek lazım.

İlk zamanlar çok uğraştım belgelerin arkasını, satır aralarını görebilmek için.. Şimdilerde belgelerin benimle konuştuklarını bile hissedebiliyorum. Bazen hiç bilmediğim dillerde de çeviri yapıyorum! İsveççe, Danca, Çekçe, Malayca, Fransızca vb. Belge bana bakarken içini de döküyor sanki.. Bir boş vaktim olsa da üç beş dili birden öğrensem üç beş haftada diyorum. En azından yazılı tercüme yapmaya yeterli seviyede öğrenebilirim üç beş dili kısa bir sürede. O kadar kolay geliyor ki şimdi bakınca..

Çeviri yapmanın bana kazandırdıklarını belki ilk olarak 98 veya 99'da LES sınavına hiç çalışmadan ve hatta kalemim bile olmadan ansızın girip Türkçe paragraf sorularını bir hamlede sadece birkaç yanlışla yaptığımda anladım. Yanlışlar da fazla bilmenin eseri! Paragraf analitiğini müthiş öğrenmiştim bir kaç sene içinde. Cümleler önümde kendilerini göstermek ve anlatmak için sanki arz-ı endam ediyorlardı.. E hal böyle olunca cümleyi anlamak da kolay oluyor, paragrafı çözmek de...

Bir de İngilizce gazeteleri okurken öğrencilik yıllarımda yaşadığım zorlukları yaşamıyor olmak beni şaşırtmıştı çeviri yapmaya başladığım ilk yıllarda... O kadar zaman merak etmiştim bu dili nasıl olup da iyi öğrenirim diye.. Cevaplar aslında siz beklemediğiniz zamanda geliyor. Pat diye daldan düştüğünüzde anlıyorsunuz olduğunuzu. O ana kadar başınıza geçen güneşten (tabi geçiyorsa) zamanın akışının farkına bile varmıyorsunuz...

07 Aralık 2006 - Verimli Gün

Bugün epey verimli geçti. Bir iş alıp eksiksiz teslim edip müşteriyi memnun ettiğinde kendin de memnun oluyorsun. Bazen tahsilatların gecikmesi sorun oluyor. Noterler kadar şanslı bir meslek grubu değil tercümanlık maalesef.

Gün içi emaillere cevap yetiştirmek epey zamanımı alıyor. Her gün ortalama 50 email atıyorum irili ufaklı. Gelen mesajları da kontrol edeyim dediğimde günün birkaç saati her gün mail okumakla cevaplamakla geçiyor denebilir. Sanırım CV okuma, teklif hazırlama vb. işleri birilerine devretmenin zamanı geldi artık. Belki de internet adresindeki emaili değiştirip bu emaile başka birinin bakmasını sağlarım..

Eski sorunlara yeni çözümler üretmek gerekiyor. Gelen işlerin giriş çıkışı bir sorun örneğin. Bunu da internet ortamında çalışacak bir yazılımla aşmayı düşünüyorum. Böylelikle nerede olursam olayım o gün büroya kaç iş gelmiş, kimden gelmiş görme imkanım olacak.

2007'de en fazla uğraşacağım alan finansman, organizasyon ve tanıtım olacak sanırım. İyi finanse ve organize olup sağlam bir tanıtım yaptığınızda yapılamayacak iş yok. Tercüme büroları henüz elinde çantası olan pazarlamacılar kullanıp kendilerini anlatmıyorlar ama sanırım bu organizasyonu gerçekleştirebilirsek bu tür bir yaklaşım çok yerinde olur.

Bugünün yorgunluğuyla yarına yapacağım işleri düşününce daha da yoruluyorum. Cuma günleri epey koşturmacalı geçiyor.

Bugün aklıma şu soru düştü: Acaba dedim İspanya'nın AB'den aldığı yardımlarla on kat falan büyüdüğü ve müreffeh bir ülke olduğu gibi biz de belli bir yere çıkabilir miyiz AB yardım hibe destekleri ile... Bu aralar şehirlerde epey canlılık yaratıyor hibe programları. İnsanlar proje hazırlamayı, projelerini takip etmeyi, uygulamayı, bir fondan para almayı öğreniyorlar... az iş sayılmaz... Birşeyler öğrettiği kesin... En azından kağıt kalemle arası iyi olmayan bizlere kağıdı kalemi elimize alıp proje hazırlamayı öğretiyor bu AB. Çok kişi kendini danışmanlık yapar konumda buldu bu sayede. Yeni bir iş sahası açılmış oldu. Bazı çeviri büroları da bu işe girmiş durumda. Benim de ufaktan niyetim var bu işin bir tarafından tutmaya.


Sözlük
Tercüme
Çeviri