27 Ocak 2007 - Lost in Translation (Bir Konuşabilse)

Lost In Translation
Yönetmen: Sofia Coppola
Oyuncular: Bill Murray, Scarlett Johansson, Anna Faris, Giovanni Ribisi
Özet: Bob Haris (Bill Murray) ve Charlotte (Scarlett Johansson) Tokyo’da ikİ Amerikalı’dır. Bob, Tokyo’ya bir viski reklamında oynamak için gelmiştir, Charlotte ise işkolik bir fotoğrafçı olan kocasının peşinden sürüklenmiştir. Her ikisini de uyku tutmayınca, bir gece lüks bir otelin barında yolları kesişir. Bu buluşmanın sonunda aralarında sıkı bir dostluk başlayacaktır. Birlikte Tokyo’yu keşfe çıkarlar, Tokyolularla aralarında çok komik olaylar geçer ve sonunda bambaşka yaşamların mümkün olduğunu keşfederler.
Kritik:Fotoğrafçılık yapan kocasından bıkan Charlotte ile 2 milyon dolar bile alsa çektiği viski reklamından sıtkı sıyrılan Bob’un ufak aşk macerası hakkında söyleyecek en ufak kötü lafımız yok. Komedi, duygusallık ve zekice diyalogların bu kadar ustaca kaynaştığı bir filmi uzun zamandır izlememiştik. Şişko 8,0 IMDb puanı helal olsun. (www.istegenc.com.tr)
++
Kritik: tokyo'nun bilmem hangi otelinin bilmem kacinci katinin camina oturmus aglayan kadin..ve yine ayni tokyo'nun ayni hotelinin barinda uyuyamadigi icin icki icen dunya sevimlisi bir adam..iki insanin dunyanin bir ucunda karsilasmasi.. tum farkliliklarina ragmen duygularinin ortusmesi..cevirildiginde anlamini yitiren sozcuklerden ziyade, dunyanin bir ucuna giden kisilerin kendi anlamlarini ve hayata verdikleri degerin onceki ile ortusmemesi..arada -iki gercekligin arasinda- nasil kaybolunur, sorusuna cevap gayet eglenceli bir film..hayatin icinden cikan bu hikayenin sicacik kokusu ve sesi az sonra iceceginiz sicak cikolatanin kokusuna karisinca ister istemez mutlu oluyorsunuz.. (http://sozluk.sourtimes.org)
++
Kritik: abartılacak bir film olmadıgı dogrudur lakin filmin bütün güzelligi abartısızlıgıyla ilgilidir. -filmi anlatacak kelime: abartısız-filmde scarlett johansson abartısız bir güzeldir, bill murray (bob harris) abartısız bir celebrity'dir. kendini fazla önemsememekte, billboard'larda filan yüzünü görünce şaşırmaktadır. filmde aşk, mutsuzluk filan da abartısızdır... filmde en yogun hissedilen şey sıcaklıktır. (ilk sahnede bu yalınlık ve sıcaklıgın verildigin görüsünde katıksız hemfikirim. ilk sahneye kıl olduysanız izlemeyin) ayrıca birçok yerde olması beklenen klişe hareketlerin çogu olmamaktadır, beklenen öpüşme sahnesi asla beklenen yerde, beklenen şekilde gelmemektedir. son zamanlarda hep fantastik yönlerini görmeye/izlemeye alıştıgımız japonların, gerçek hayatlarından çeşitli kesitleri (japon televizyon programcısı, japon fotografçı, japon yönetmen, japon konsomatris, japon oda servisi...) görmemiz açısından da faydalı bir eser olmuştur. ek olarak. bill muray'ı hiç sevmeyen ve hatta filmin başında kendi kendine bu adamı bu kadar saat nasıl çekerim diye sızlanan biri olarak filmin sonunda bill murray'i aşırı sempatik ve hatta çekici buldugumu söyleyebilirim. filmdeki abartısızlık amcanın oyunculugunu mu ortaya çıkarmış nedir. beklenmedik biçimde güzel film. (http://sozluk.sourtimes.org)
++
Kritik: filmin meselesi yalnizlik degildir. bir tarafta üniversiteden yeni cikmis haliyle yetiskinligin esiginde, her insanin ya yasadigi ya da yasayacagi bir varolus problemiyle, yani "hayatta ne olmak istiyorum?" problemiyle yüzlesen ve böyle bir dönemde kocasinin ilgisizligi ve tanimadigi bir kültürün ortasinda yapayalniz kaliveren genc bir kiz; diger tarafta orta yasi geceli cok olmus, belki biraz yetiskinlikten ve beraberinde gelen sorunlardan bikmis, ve bu sorumluluklar yüzünden istedigini yapabilmek yerine istemedigi bir yerde para icin reklam filmi cekmek zorunda kalan yaslica bir aktörün hikayesidir bu film. "yalnizlik var... japonlar var... bundan ibaret" demek filmin esas meselesini görmemek olur kanimca.
iki karakter bir araya gelirler ama bill murray biraz da farkindadir kendi konumunun, beraber giristikleri her eglencede sanki distan kendisini gözlemler gibidir, ironik bir havayla. cünkü o tasasiz eglencelerin arkasindan yine ailevi sorumluluklar, is, kariyer vs... gelecektir. bu yüzden scarlett'i hangi sözle avutacagini bilemez, ama sikayetci degil gibidir, gercegi kabullenmis gibidir, "gencligin" tasasiz hayatina birkac günlük turistlik ile kendisine yetip fazla bile gelecek kadar avunur gibidir. halbuki gercegi kabullenmek iyi bir avuntu degildir her zaman, o yüzden finalde duymayiz bill murray'in söylediklerini, cünkü ne söylüyor olabilir ki? böyle birkac gün aklinizda hos bir ani gibi asili kaliverecek güzelim bir film ceken sofia coppola bile bilemez herhalde cevabini. nihayetinde bir yolunu bulup izleyin bu filmi, val kilmer ile brando iyi aktörler amma island of dr moreau'da jean claude van damme ile chuck norris gibi performans verdiler, onunla bununla karistirmayin. (http://sozluk.sourtimes.org)
++

Quotes* Bob: What are you doing?
Charlotte: My husband's a photographer, so he's here working. I wasn't doing anything so I came along.
Bob: What do you do?
Charlotte: I'm not sure yet, actually.
* Bob: Can you keep a secret? I'm trying to organize a prison break. We have to first get out of this bar, then the hotel, then the city, and then the country. Are you in or you out?
Charlotte: I'm in.
* Charlotte: I just don't know what I'm supposed to be.
Bob: You'll figure that out. The more you know who you are, and what you want, the less you let things upset you.
* Charlotte: I tried taking pictures, but they were so mediocre. I guess every girl goes through a photography phase. You know, horses... taking pictures of your feet.
* Stills Photographer: Are you drinking, no?
Bob: Am I drinking? As soon as I'm done.
* Charlotte: You're probably just having a mid-life crisis. Did you buy a Porsche yet?
* Kelly: John, John. You are my favorite photographer.
John: Ohhh...
Kelly: No. You are. I only want you to shoot me. It's true.
[both laugh]
Kelly: Oh my God, I have the worst B.O. right now, I'm sorry.
[both laugh again]
* Bob: For relaxing times, make it Suntory time.
* Charlotte: That was the worst lunch.
Bob: So bad. What kind of restaurant makes you cook your own food?
* [after a long speech in Japanese]
Ms. Kawasaki: He want you to turn and look in camera. Okay?
Bob: Is that all he said?
* Premium Fantasy woman: Mr. Kazu sent me, premium fantasy. My stockings. Rip
[sounds like "lip them"]
Premium Fantasy woman: Rip my stockings. Yes, please, rip them.
Bob: What?
Premium Fantasy woman: Rip them. HEY! Rip my stocking!
Bob: Hey? Lip them? Lip them? What?
* [rolling around on the floor, waving her legs in the air]
Premium Fantasy woman: Oh Mr. Harris! Don't touch me! Mr. Bob Harris! Just rip my stocking!
* Bob: I don't get that close to the glass until I'm on the floor.
* [at a photo shoot]
Bob: You want more mysterious? I'll just try and think, "Where the hell's the whiskey?"
* Stills Photographer: You know double-O-7?
Bob: He drinks martinis, but all right.
* Kelly: I'm under Evelyn Waugh.
Charlotte: Evelyn Waugh was a man.
* John: Why do you have to point out how stupid everyone is all the time?
* [over the phone] Lydia Harris: Is this a bad time?
[pauses] Bob: No, it's always a good time.
Lydia Harris: The burgundy carpet is out of stock: it's going to take twelve weeks. Did you like any of the other colors?
Bob: Whatever you like - I'm just completely lost.
Lydia Harris: It's just carpet.
Bob: That's not what I'm talking about.
Lydia Harris: What are you talking about?
Bob: I don't know. I just want to... get healthy. I would like to start taking better care of myself. I'd like to start eating healthier - I don't want all that pasta. I would like to start eating like Japanese food.
[icily] Lydia Harris: Well, why don't you just stay there and you can have it every day?
[biting his tongue] Bob: How are the kids doing?
Lydia Harris: They're fine. They miss their father.
[pause]
Lydia Harris: Do I need to worry about you, Bob?
Bob: Only if you want to.
* Bob: You're not hopeless.
* Bob: I was feeling tight in the shoulders and neck, so I called down and had a Shiatsu massage in my room...
Charlotte: Mmh, that's nice!
Bob: And the tightness has completely disappeared and been replaced by unbelievable pain.
[Charlotte laughs]
* Bob: It gets a whole lot more complicated when you have kids.
Charlotte: It's scary.
Bob: The most terrifying day of your life is the day the first one is born.
Charlotte: Nobody ever tells you that.
Bob: Your life, as you know it... is gone. Never to return. But they learn how to walk, and they learn how to talk... and you want to be with them. And they turn out to be the most delightful people you will ever meet in your life.
Charlotte: That's nice.
* Bob: Enjoy your fright.
* Bob: Enjoy my jacket, which you stole from me.
* Charlotte: So, what are you doing here?
Bob: Uh, a couple of things. Taking a break from my wife, forgetting my son's birthday. And, uh, getting paid two million dollars to endorse a whiskey when I could be doing a play somewhere.
Charlotte: Oh.
Bob: But the good news is, the whiskey works.
* Charlotte: Let's never come here again because it will never be as much fun.
* Bob: I don't want to leave.
Charlotte: So don't. Stay here with me. We'll start a jazz band.
* Charlotte: 25 years. That's uh, well it's impressive.
Bob: Well you figure, you sleep one-third of your life, that knocks out eight years of marriage right there. So you're, y'know, down to 16 in change. You know you're just a teenager, at marriage, you can drive it but there's still the occasional accident.
* [after Bob tells her of his back pain] Charlotte: I'm in pain, I got my foot banged up. Wanna see it?
[to Chef, sarcastically] Bob: How do you say no?
[sees the foot]
Bob: Oh, my gosh! When did you do this?
Charlotte: I did it the other day, it hurts, y'know?
Bob: Didn't you feel any pain?
Charlotte: Yeah, it really hurt.
Bob: That toe is almost dead.
[Charlotte laughs]
Bob: I think I got to take you to a doctor, you can't just put that back in the shoe. Well, you either go to a doctor or you leave it here.
[regarding Chef]
Bob: He's smiling. You like that idea? See they love black toe in this country.
[Charlotte continues laughing]
* [in Japanese] Director: Mr. Bob-san, you are relaxing in your study. On the table is a bottle of Suntory whiskey. Got it? Look slowly, with feeling, at the camera, and say it gently - say it as if you were speaking to an old friend. Just like Bogie in Casablanca, "Here's looking at you, kid" - Suntory time.
Translator: Umm. He want you to turn, looking at camera. OK?
Bob: That's all he said?
Translator: Yes. Turn to camera.
Bob: All right. Does he want me to turn from the right, or turn from the left?
[to director, in Japanese] Translator: Uh, umm. He's ready now. He just wants to know if he's supposed to turn from the left or turn from the right when the camera rolls. What should I tell him?
[in Japanese] Director: What difference does it make! Makes no difference! Don't have time for that! Got it, Bob-san? Just psych yourself up, and quick! Look straight at the camera. At the camera. And slowly. With passion. Straight at the camera. And in your eyes there's... passion. Got it?
[to Bob] Translator: Right side. And with intensity. OK?
Bob: Is that everything? It seemed like he said quite a bit more than that.
[to Bob, in Japanese] Director: Listen, listen. This isn't just about whiskey. Understand? Imagine you're talking to an old friend. Gently. The emotions bubble up from the bottom of your heart. And don't forget, psych yourself up!
Translator: Like an old friend. And, into the camera.
Bob: OK.
[in Japanese] Director: Got it? You *love* whiskey. It's *Suntory* time. OK?
Bob: OK.
Director: OK?
[nods] Bob:
[to crew] Director: OK!

Sözlük
Tercüme
Çeviri

23 Ocak 2007 - Yeni Başlayanlara Gönderdiğim Mesaj


Email yoluyla her gün beş on kişi başvurduğu için, başvuran tercüman adaylarına standart olarak aşağıdaki metni göndermeye başladım. aklıma gelen konuları sıraladım...

1- Öncelikle sözlü/yazılı seçiminizi yapın..

2- Ardından bir alanda iyi bir uzman olun; mesela, Tıp denince sizi bulalım.. yada bilgisayar / hukuk vb. sizin alanınız olsun.

3- Çok iyi klavye bilginiz olsun. Klavye kısayollarını yutun.

4- İnternette neyi nasıl arayıp bulabileceğinizi çok iyi bilin. Altın bileziğiniz "aradığını bulabilmek" olsun. Çünkü tercümanlık sürekli arayış demektir. Hep bir kelime vardır peşinden koştuğunuz, anlamını aradığınız...

5- GOOGLE'ı tüm özellikleriyle çözün.

6- Hızınızı artırmak için sürekli çeviri yapın.. Kağıt kalem kullanmayın. Doğrudan bilgisayarda çeviri yapın.

7- TRADOS yazılımının deneme sürümünü indirip öğrenin. Bu sayede www.proz.com, translatorsdirectory vb adreslerden zaman içinde uluslararası işler alabilirsiniz. Tabi bunun için Moneybookers yada Paypal ödeme sistemlerine de üye olmanız gerekecektir. Yaptığınız işin karşılığını alabilmek için...

8- Word ortamında sayfaları nasıl düzenleyeceğinizi öğrenmek için sitemizdeki Tercümanlara (http://www.yeminlitercuman.com/tercumanlara) kısmını okuyun.. Sayfa düzeni işin yarısıdır.

9- Genel anlamda yazılı çeviriden bahsettiğim için, bilmediğiniz kelimeleri GOOGLE'da nasıl bulabileceğinizin yöntemlerini keşfedin... İnternetsiz (internet olmayan yerde) tercüme yapmayın. Yazdığınız bir ifadeyi "" içine alarak GOOGLE'da aratın. Alternatiflerini ya da doğru yazımını bulabilirsiniz. Google'da arama yaparken asteriks (*) kullanımı öğrenin. Kurduğunuz cümlenin doğru olup olmadığını bile GOOGLE'dan kontrol edebilirsiniz.

10- Türkiyede tercüme bürolarıyla çalışmak istiyorsanız günde 20-30 sayfa çeviri yaparım deyin ki ilgilensinler... Tabi öncelikle o noktaya gelin...

11- Yaptığınız çeviriyi her zaman müşteriye teslim edilecek halde teslim edin.. Sağına soluna bakın. Kalite kontrollerini yapın.. Öyle teslim edin. Asla kontrolsüz iş vermeyin.

12- Yeminli tercüman olmak için notere gidip dil bildiğinizi gösterir bir diploma ve kimlik ibraz etmeniz şimdilik yeterlidir. Noter size bir sayfa Yemin Zaptı imzalatır ve işlem tamamdır. Ücretsizdir. Ancak yakın zamanda tıpkı yeminli mali müşavirler gibi bu alanda da sınavlar açılacağı için kendinizi çeviri yaptığınız alanda sürekli geliştirin ve sınanmaya hazır olun.

13- İkamet ettiğiniz adrese çeviri yapacağınız dillerde haftalık bir iki dergi (Newsweek ve Der Spiegel gibi dergiler; Bilgisayar, Hukuk, Tıp vb alanlarda yayınlar vs.) sürekli olarak gelmeli...

14- Simültane çeviri (Konferans/Kongre) ile ilgili olarak ana sayfamızda bulanan linke başvuru yapın. (http://www.yeminlitercuman.com/simultane) Ancak başvururken "sıfır" olmayın! Kendi içinizde işin bir kısmını bilerek / çözmüş olarak başvurun. En azından dil ve çeviri bilmek konusunda sorununuz olmasın.

15- Sitemizi takip edin.. Aylık bültenlerimizi kaçırmayın, hatta biriktirin (http://www.yeminlitercuman.com/bulten). Arkadaşlarınızı da bültenden haberdar edin. Herkesin bir mesleğe ihtiyacı var. Bu meslekte ne kadar arkadaşınız olursa işleriniz o kadar kolaylaşır! Dili çok iyi bilen üç beş arkadaşınız olsun. İleride birbirinizin işlerini kolaylaştıracaksınız. Piyasada çok tercüman bulunmasından korkmayın, ama iyi birkaç tercüman arkadaşınızın olmaması sizi korkutsun.

16- Cumartesi günleri tercüme bürolarını ziyaret edin ve bir bardak çaylarını için. Çekinmeyin. Piyasayı koklayın. Can sıkacak, rahatsız edecek kadar uzun oturmayın. Hasta ziyareti 20 dakika olur. 20 dakikadan sonra hasta "ben ölmek istiyorum" diyebilir. Hiç gayret etmeyin.. içinden diyeceği için duyamazsınız bu sesi.

17- Hızlı bir bilgisayarınız olsun. Bilemediğiniz kelimeleri GOOGLE'dan bulmayı tercih edin. Eski sözlüklerinizi çöpe atın. Kalemle çeviri yapmayın. Ortaokul çocuğu gibi çevirdiğiniz belgelerin üzerini karalamayın, kelimelerin altını çizmeyin. Unutmayın, yakın bir gelecekte yazının ve bilginin önemi çok daha fazla artacak, ancak kalem bu kadar önemli olmayacak. Kalemler cep telefonlarının hayatımıza giriş hızıyla hayatımızdan çıkacak ve yakın gelecekte nostalji ürünü olacaklar. Kalem ve kağıdı dekoratif (ve belki sanatsal) malzemeler olarak düşünmeye kendinizi alıştırın.

18. FARE'ye elinizi az sürün, KEDİ'yi kullanın. Söz konusu olan yazılı çeviri ise, Napolyon ağzıyla özetliyorum: Klavye Kısayolları.. Klavye Kısayolları.. Klavye Kısayolları..
(http://www.yeminlitercuman.com/tercumanlara/kisayollar.pdf)

Sözlük
Tercüme
Çeviri

12 Ocak 2007 - Not One Less

BİR ÖĞRENCİM İÇİN

Orijinal İsmi: Yi ge dou bu neng shao (Not One Less)
Yönetmen: Zhang Yimou Senaryo: S. Xiangsheng
Görüntü Yönetmeni: Hou Yong
Oyuncular: Wei Minzhi, Z. Huike, Z. Tian
Çin/1999/106 dk.
(Türkçe altyazılı versiyonu Türkiye'de piyasaya sürülmüştür.)

Çin sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Zhang Yimou'nun son filmi Bir Öğrencim İçin, ülkemizde gösterime girmemiş olsa da DVD'si ile elimizin altında. 1999 Venedik Film Festivali'nde "Altın Aslan"a layık görülen filmin öyküsü gerçek olaylardan yola çıkılarak yazılmış. Belgesele yakın bir anlatımı olan filmin oyuncuları da gerçek hayattaki kimlikleriyle çıkıyor karşımıza. Çin eğitim sistemindeki aksaklıklar üzerinde duran Bir Öğrencim İçin, ailesini geçindirebilmek için okulu bırakıp kaçan bir çocuğun ve onu geri getirmek üzere peşinden şehre giden genç bir öğretmenin öyküsünü anlatırken, duygu dokusunu izleyicisine iletmede oldukça başarılı. Film, anlatmak istediğini sade ama sıradan olmayan, akıldan çıkmayacak görüntülerle veriyor. Sıcacık diliyle izleyicisini sarıp sarmalıyor. Bir Öğrencim İçin, yalın ve duygu yüklü öyküsüyle Çin sinemasından hoş bir örnek, dünya sinemasını koleksiyonunda bulundurmak isteyenler içinse güzel bir seçim. (Ö.D.)

Sözlük
Tercüme
Çeviri

11 Ocak 2007 Perşembe - Bâb-ı Âli Tercüme Odası

Kelime Anlamı "Büyük-Yüksek Kapı" olan bu kelime Osmanlı Devrinde "Devletin yönetim merkezi olan yer" anlamına gelirdi. İstanbul Valiliği'nin hizmet binalarının bulunduğu alan içinde kurulan, birçok binadan oluşmuş yapılar topluluğu idi. Günümüzde ise Bâb-ı Âli kelimesi Cağaloğlu yokuşu çevresine sıralanmış medya kuruluşlarından dolayı "Basının topluca bulunduğu yer"e verilen bir ad olarak algılanmaktadır.

Geçmişten Günümüze Bâb-ı Âli

Erman Güven

Bâb-ı Âli'nin tarihçesini incelersek; burasının Osmanlı Devleti'nin yönetim merkezi olana kadar uzun bir süreç ve değişikliklerden geçtiğini görürüz. Osmanlı devrinde devlet işlerinin en birinci basamağı padişah ve onun evi olan Topkapı Sarayı'nın Bâb-ı Hümayun kapısı halkın gözünde en önemli simge olarak bilinirdi.

Fatih Sultan Mehmed zamanından, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar devlet yönetimi Topkapı Sarayı'nda Kubbe Altı denilen toplantı salonunda yapılıyordu. Bu toplantılarda ilk başlarda padişahlarda hazır bulunurlardı. Daha sonraları ise toplan-alan kafes arkasından izlemeyi tercih etmişlerdi, ikinci derecede veya halkla ilgili sorunları çözmek için de sadrazamlar "Paşa Konağı" adı verilen "Sadrazam Konakları"nda "Divan Toplantıları" yaparlardı. 1700'lü yıllarda artık bu gelenek çok yaygınlaştı.

Örneğin Şeyhülislam'ın Konağı halkın dinle ilgili fetva almak için gittikleri bir devlet dairesi olarak kullanılmaya başlandı. Osmanlı Devleti'nin ikinci önemli adamları olan sadrazamların konaklan genellikle Topkapı Sarayı'na yakın yerlerde olurdu. Sokollu Mehmed Paşa'mn konağı (sarayı) bugünkü Sultanahmet Camisi'nin yapıldığı yerde idi. İbrahim Paşa'nın sarayı da Sultanahmet Camisi'nin karşısında bugünkü İstanbul Adliyesi'nin yanında bulunuyor idi (Bugünkü Türk ve İslam Eserleri Müzesi binası).

Kaynaklardan, bugünkü İstanbul Valiliği'nin bulunduğu yerde Sultan İbrahim devrinde Sadrazam olan Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın konak ve sarayının bulunmakta olduğunu, bu paşanın kusurlu bulunup idam edilmesi üzerine malının devlet hazinesine kaldığını anlamaktayız. O zamandan sonra bu yer Topkapı Sarayı'na en yakın mesafede olması dolayısı ile devlet işleri için kullanılmaya başlandı. Bu yerin Bâb-ı Âli olarak kullanılmasının başlangıç tarihi kaynaklarda 1727 yılı ve Damat İbrahim Paşa zamanı olarak gösterilir.

Kaynak: Valilik Dergisi (dergi.istanbul.gov.tr)

++

Bâb-ı Âli Tercüme Odası

Numara: 269 Tarih: 10 Kasım 1895

Hariciye Nezareti’ne 9 Kasım 1895 tarihiyle Paris Büyükelçiliği’nden gelen 454 numaralı telgrafın çevirisidir.

Ermeni olayından dolayı tutulacak yol hakkında altı büyük devlet arasında tam bir uzlaşma bulunduğunu Dışişleri Bakanının Elize Sarayı’nda yapılan toplantıda açıkladığını, Akdeniz donanmasının hareketine karar verildiğini, Müntefik aşiretleri arasında karışıklık çıktığını, İstanbul’da bir fesat hazırlandığını, önde gelen bazı memurların sürgüne gönderildiğini Ajans Havass ve New York Herald’ın yayınladığına dair.

“Ajans Havass”ın bildirdiğine göre bugün Elize Sarayı’nda toplanan Bakanlar Kurulu’nda Dışişleri bakanı, Ermeni olaylarından dolayı tutulacak yol hakkında altı büyük devlet arasında tam bir uzlaşma bulunduğunu bildirmiştir. Akdeniz donanması tarafından her yıl gerçekleştirilen olağan manevranın Osmanlı ülkesindeki olaylar yüzünden bu sene alışılagelenden bir ay önce gerçekleştirilmesi Meclis tarafından kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla söz konusu donanma, bu manevrayı gerçekleştirmek için en kısa zamanda hareket edecektir.

Dışişleri Bakanını görür görmez bu bilginin doğru olup olmadığını araştıracağım. Yine adı geçen ajansın İngiliz kaynaklarından alıp son derece ihtiyatlı yaklaşarak yayınladığı bilgiye bakılırsa Müntefik aşiretleri arasında bir karışıklık çıkmış ve Basra’da kanlı bir mücadele meydana gelmiştir. Yine “Ajans Fournier”, İstanbul’da bir fesat düzenlenmiş olduğuna dair Berlin’den “New York Herald” gazetesine gönderilen telgrafı yayınlamıştır. Bu gün yayınlanan tüm telgrafların içeriği kötümserdir. “Tan” gazetesi bu akşamki baskısında, söz konusu telgraflar ile önde gelen bazı memurlardan hatırı sayılır bir kısmının sürgün edildiği iddiasını içeren bir telgraf yayınlamıştır.


Bâb-ı Âlî Tercüme Odası

Numara: 277

Fransız filosunun Doğu sularına gönderilmesi ve İngiliz politikasının neleri amaçladığı hakkında Dışişleri Bakanıyla yapılan görüşmeye dair 461 numaralı telgrafa ek. Nezarete 13 Kasım 1895 tarihiyle Paris Büyükelçiliği’nden gelen gizli telgrafın çevirisidir.

Bir Fransız filosunun acele olarak Doğu sularına gönderilmesi hakkında bu defa Dışişleri Bakanıyla gerçekleşen görüşmemi 461 numaralı telgrafıma ek olmak üzere aşağıda sunuyorum:

Şöyle ki: Fransız donanmasını vaktinden önce Doğu sularına göndermeye Paris kabinesini sevk eden sebepleri sorduğumda Fransa’nın Osmanlı Devleti hakkındaki eski dostluğundan bahsederek Osmanlı Devleti’nin varlığının gerekli ve istenen bir durum olduğunu söyledikten sonra “Şurasını sizden saklayamam ki Hıristiyanların katledilmekte olduğuna dair İstanbul’dan alınan telgraflar güven verici görünmüyor. Şu hal ve duruma bakarak Fransa Hükümeti Doğu’da çok eskiden beri geçersiz bir şekilde sürdürdüğü politikadan ötürü diğer devletlerden geri kalamayacağı gibi Ermenilerin yaşadığı Osmanlı vilayetlerindeki olaylar hakkında büyük devletlerce oluşturulan birliği desteklemek istiyor” sözlerini ilave etmiştir. Ben de “kıtal” tabiri aleyhine şiddetle itiraz ederek İstanbul’dan alınan bilgilerin biraz abartılmış olduğunu, Osmanlı Hükümeti’nin genel asayiş ve huzuru korumak için kışkırtıcı unsurları haklı olarak yola getirmekten başka bir şey yapmadığını, devletlerin İngiliz entrikalarına kapılarak yanlış bir yola sapmış olduklarını, zaten Londra belediye başkanının ziyafetinde Lord Salisbury tarafından yapılan konuşmanın, İngiltere Devleti’nin izlediği iğrenç ve iki yüzlü yolun en büyük bir delili olduğunu, sözün kısası Avrupa kabinelerince endişeyle karşılanan tüm olayların sorumluluğunun İngiltere’ye ait olduğunu, adı geçen devletin kışkırtma ve ayartmalarının artık inkâra meydan bırakmadığını hatırlattım.

Adı geçen donanmanın gönderilmesini ertelemek için kendisi nezdinde çok ısrar ettim. Mösyö Berthelot görüşüme göre İngiltere’nin bu meselede maksadının ne olduğunu sorunca öncelikle bu konuda yapacağım açıklamanın şahsi görüşüm olduğunu ve Osmanlı Hükümetini hiçbir şekilde bağlamayacağını açıkça belirtmek istediğimi söyledim. Söz konusu kişi tarafından uygun cevap verilmesi üzerine sözlerime şöyle devam ettim: “Düşünceme göre İngiltere’nin iki amacı vardır. Birincisi Osmanlı Devleti ile Rusya arasında “tampon bölge” oluşturmak; yani bir sınır çizgisi olacak özel bir yönetim oluşturarak orada iktidarını yerleştirdikten sonra İran’dan geçerek Hindistan’da bitecek bir demiryolu kurmak kendisince kolay olacaktır. İkincisi ise Osmanlı Hükümeti’ne her çeşit zorluğu çıkararak ebediyyen yerleşmek istiyor gibi göründüğü Mısır ülkesinde serbestçe hareket etmek için devletleri oyalamaktır.

Adı geçen Bakan kendisini son derece etkileyen bu açıklamaları büyük bir dikkatle dinledikten sonra “Zaten İngiltere’nin Mısır hakkındaki niyetlerini biliyorum. Fakat Ermeni işlerine dair İngiltere’nin sadece insanî duygularla hareket ettiği düşüncesindeydim. Şimdi şu gizlilik perdesini kaldırdığınız için tüm samimiyetimle teşekkür ederim. Bu dikkate değer bir durumdur” dedi. Yaptığım bu girişimi Bakanlar Kurulu’nda gündeme getirteceğine söz verdiyse de donanmanın gönderilmesinin ertelenmesinde pek başarılı olunacağını ümit eder gibi görünmemiştir.

BOA. HR. SYS. 469/59, 65

06 Ocak 2007 - Türkçenin İnternetteki Yeri

Dünyanın yuvarlak olduğunun ve yuvarlağın her noktasının aslında aynı yer olduğunun anlaşıldığı bir devirdeyiz. Yaşadığımız zamanlarda artık en önemli konu internetteki varlığınız yani internete ne kadar içerik aktarabildiğiniz olmaya başladı. Yüzölçümü küçük ama nüfuzu büyük ülkeler olduğu gibi bunun tersi ülkeler de var. Bizim dilimiz de belki ikinci sınıfa giriyor. Ciddi sayıda Türkçe konuşan kitle var dünyada ancak bu nüfusun internette büyük bir varlığı (içeriği) yok. Artık şirketlerin, ülkelerin, şahısların, kurumların güçleri internetteki varlıklarına göre ölçüldüğüne göre bizim de internette Türkçe içeriğin artması ve dolayısıyla Dünya yüzündeki gücümüzün pekişmesi için atmamız gereken adımlar var. Aşağıdaki tabloda 2002 yılına ait olsa da internetteki gücümüzü gösteren rakamlar var. Bu sıralamada üç beş basamak yukarıya çıkmamız iyi bir planlama ile 5-10 sene alacaktır. Tercümanların da Türkçe içerik konusunda yapabilecekleri çok şey olduğuna inanıyorum.

2002 Yılı itibariyle Dillerin İnternetteki Yeri

Milyon Sayfa Yüzde

İngilizce

1142,5

56,4%

Almanca

156,2

7,7%

Fransızca

113,1

5,6%

Japonca

98,3

4,9%

İspanyolca

59,9

3,0%

Çince

48,2

2,4%

İtalyanca

41,1

2,0%

Hollandaca

38,8

1,9%

Rusça

33,7

1,7%

Korece

30,8

1,5%

Portekizce

29,4

1,5%

İsveççe

15,1

0,7%

Polonyaca

14,8

0,7%

Danca

12,3

0,6%

Çekçe

11,5

0,6%

Türkçe

4,9

0,2%

Macarca

4,1

0,2%

Yunanca

2,0

0,1%

Diğer

168,0

8,3%

Toplam Sayfa

2024,7

100,0%

Sözlük
Tercüme
Çeviri

02 Ocak 2007 - Yeni Bir Yıl ve Yeni Ümitler

Büyük umutlarla girdik her zamanki gibi yeni bir yıla... Ne getirir bilinmez ancak içimde bir iyi bir kötü his var yeni yıl ile ilgili. Kötü olan daha çok dünya ile ilgili bir durum. Sanki herkesi ve her devleti etkileyecek büyük bir olay olacak hissi var içimde. Tsunaminin de çok ötesinde büyüklükte bir olay. İyi tarafta ise belki şahsımla ilgili daha iyi gelişmeler bekliyorum bu sene içinde. Hep bir önceki günden, aydan, yıldan daha ileride olması için çabalamak gerekiyor. Planlama olarak bir önceki günün ötesine geçtiğimiz kesin ancak uygulamada etrafımızdaki bağlar sürekli bizi dizginliyor. İnsanlar bir şekilde ölüyorlar... umalım da insanların boş yere ölmediği bir yıl olsun bu yıl. Umalım da insanların kaderlerinin başkalarının elinde olmadığı bir yıl olsun bu yıl. Tüm tercümanların yeni yılı kutlu olsun.

Sözlük
Tercüme
Çeviri

25 Aralık 2006 - Çin'e Amerika'ya Dünyaya Açılmak

Çağdaş zamanların iyi bir sloganıdır "Dünyaya Açılmak." Çeviri yaparken, şirketlerin yada ülkelerin hedeflerinin anlatıldığı metinlerde ve basmakalıp tanıtım yazılarında ara ara karşılaşırım bu ifadeyle. Kelimeyi karşılamak için İngilizce "open up" fiilini seçerim hep. "up" eki her zaman bir hareketi temsil eder, serbestlik ifade eder, canlanma belirtisidir, zinde bir ruh halini anlatır. "down" ise daha kötü bir ruh haline işarettir. Aynı şekilde, "open" kelimesi ne kadar olumlu anlam yüklenmişse, "close" kelimesi de o kadar olumsuz anlamı kendine çekmiştir. Kısaca "dünyaya açılmak" olumlu bir canlanmadan bahsetmek gibi gelir her zaman bana. Tabi açılmak kelimesinin "uzaklık" ifade eden ve biraz korku veren tarafının (riskinin) de olduğunu unutmamak lazım. Aslında her hareket biraz da risk getiriyor beraberinde.

Türkiye'de her zaman "up" olan yaklaşık 10 milyon insan var... Geri kalan 60 milyon "down" sendromundan muzdarip. Amerika'da "up" kişilerin sayısı 150 milyon kadar. Çin'de de yeni yeni ve hızlı bir şekilde bu sayı artıyor. Giderek daha çok Çinlinin başarı öyküsünü duyacak gibiyiz bu yakınlarda. Bana hep bazı mekanizmalar Türkleri "down" tutmak için çaba harcıyor gibi gelir nedense. Başını kaldıran Türk olsa, bir başka Türk hemen başını tutup kuma sokmaya gayret eder. Bu yüzden yüzyıllar oldu bir cesaret sembolü çıkmadı bu ülkeden... "İşte bu adamın arkasından gidilir" denecek türden insanın askerler dışındaki bir zümreden çıkması neredeyse yasak gibidir. Hepimizin içine "up" olmanın uzaklık ifade eden riskli yanı gösterilerek "öcü" korkusu salınmıştır. Bu durum öyle hal almış ki, yıllarca komşumuz Suriye'ye, İran'a, Irak'a, Rusya'ya, Gürcistan'a, Yunanistan ve Bulgaristan'a gitmek ayıp gibi olmuş... hatta Suriye'ye gidene neredeyse kaçakçı damgası vurulmuş.. Belki bugünlerde Rusyaya gidenlere de güzel Rus kadınları yüzünden daha farklı bir gözle bakılıyor. Tatil için bir yaz Yunanistan'a gitmek nedense geçmemiş Türk'ün aklından çok fazla...

Sanırım en azından internet sitelerimizi dünyaya açık yaparak bu noktada bir açılım yapma şansı yakalayabiliriz. Örneğin biz www.yeminlitercuman.com olarak 2007 yılında sitemiz içinde dünyanın her yerinde bulunan Türkçe tercümanlara yer vereceğiz. Belki yurt içinde başka bürolarla rekabet halinde olacağız, ancak yurt dışında sitemizin dünya çapında Türkçeden veya Türkçeye tercüme / çeviri yapan tercümanların bir portalı haline gelmesi için çalışacağız. Bu yolla Türklerin at sırtında Orta Asya steplerinden çıkmalarına benzer şekilde Türklerin bu kez de lisan sırtında önlerindeki engelleri bir kez daha aşmalarına yardımcı olmayı hedefliyoruz. Artık dünyanın hemen her ülkesinde Türkler ve Türk kurum ve kuruluşları var. Bu avantajı da değerlendirerek sitemizi ve beynimizi bu büyük sahaya açmakla başlayacağız işe.


Sözlük
Tercüme
Çeviri

22 Aralık 2006 - Tercümanların Sayısı

Mesleğin tarihi ile ilgili çok fazla kayıt olmadığı ve bu mesleğe girenlerin kayıtları oda/meslek örgütü benzeri bir kurum tarafından tutulmadığı için geçmişte ve bugün kaç kişinin tercüme/çeviri alanında çalıştığını bilmek zor görünüyor. Ancak bir çok afilli Kolej mezununun hayatlarının bir döneminde çeviri yaptıklarını görüyorum. 80 öncesi Kolej sayısı az olduğu için belki sadece Robert, Saint Joseph benzeri yabancı okulların mezunlarının tercüme sektöründe ağırlıklı çalıştıklarını söylemek yanlış olmaz herhalde. 80 sonrası dönemde artan kolejleşme ile birlikte sektöre giriş kanallarının arttığı söylenebilir. Böylece geçtiğimiz yüzyıllarda daha çok azınlıkların egemen olduğu, sonrasında yabancı kolejlerin ilgi alanına giren bu sektör, şimdilerde ülkenin her yanında kaliteli kolejlerden mezun kişilerin de gözdesi durumunda.

Tıpkı yabancı kolejlerde olduğu gibi, yeni kolejlerden mezun bir çok kişi de bu sektörü "elde var bir" olarak görüyor. Tabi üniversitelerin ilgili bölümlerinin de toplistinde her zaman bulunuyor bu sektör.

Bana göre, berberlerin bir odasının olması, tercümanların bir odasının bulunmaması durumu biraz da mesleğin sonradan (tercüman) olunan/olunabilen yapısı ile alakalı. Mesleğe hepimiz bir Tercümanlık Koleji'nden mezun olarak başlamış olsak veya tüm eğitimlerimiz sonrasında bir Tercüme Kurumunun oryantasyon ve akreditasyonundan sonra ciddi bir ön eleme ile girmiş olsak, zaten bir meslek örgütümüz de kendiğilinden olurdu. Trafik kurallarını arabayı ithal eden devletler belirlemezler. Her zaman üreticiler belirler. Biz bu halimizle araba ithal eden ülkeleri andırıyoruz. Bir mesleğe merak yaşı 8-14, o mesleği öğrenme yaşı 14-20, çıraklık yaşı 20-25, kalfalık yaşı, 25-35, ustalık yaşı da 35 ve üzeri olmak gerekir tahminen. Bizim mesleği öğrenmemiz 20lerin üzerinde oluyor. Bu geç başlamışlık da bizi meslek kurallarını koyma noktasından uzaklaştırıyor. Kuralları siyasetçiler koyuyor, bizler de bu kurallarla oynuyoruz. Onlar da doğal olarak Noterlik Kurumu gibi "bol para dönen" kurumların yanında oluyorlar ve önemli bir mesleği bu kurumun altında vazifelendirmekte bir beis görmüyorlar.

Tercümanlık mesleğinde kaç kişinin dirsek çürüttüğünü epeydir merak ediyordum. Tabi bir de bu mesleği "ek gelir" olarak gören kişilerin sayısı var. Bu kişilerin de mesleğe olumlu/olumsuz katkıları var. Yakın zamanda çıkarmaya başladığımız Yeminli Tercüman Bülteni bize bu konuda bir fikir verdi aslında. Bir Meslek Bülteni olmasına rağmen, bir ay içinde 1000'e yakın abonesi oldu. Yarıya yakını meslek içindeki kişiler, diğer yarısı da meslekle part-time ilgilenenler yada dil bildiği için bu mesleği kendine yakın bulanlar. Buradan hareketle Bültenin bir sene sonunda 10.000 civarında abonesinin olabileceğini görüyorum. Tabi sonrasında eminim dil eğitimi alan öğrenciler, kolej talebeleri vb. kişiler de ilgilenecekler Bültenle. Sanırım günün sonunda bu mesleğin mahallesinde oturanlarla, banliyösünde taşrasında oturanların sayısı 20-30 bini bulacak.

Sözlük
Tercüme
Çeviri

16 Aralık 2006 - Bilinmeyen Kelimeler

Vakti zamanında bir günümü bir kelimeyi bulmak için geçirdiğim oldu. Onlarca kalın sözlük karıştırdım hatta öyle oldu ki kalın sözlüklerde elimi attığımda aradığım kelimenin sayfasını bir çırpıda buldum. Çoğu kez bir kelimeyi bulmam 3-4 saniye kadar zaman almaya başlamıştı. Neredeyse yarı otomatik duruma gelmiştim kelime bulma konusunda. 2000 öncesi hardcopy (basılı) sözlükler kullanıyordum. İnternetteki Türkçe sözlükler o kadar gelişmemişti o tarihlerde. Babylon gibi siteler ve yazılımlar, Moonstar gibi basit sözlükler vardı.

Daha sonra Redhouse'un Mavi CD sözlüğünü kullanmaya başladım. 2000lerin başında. Ctrl+Tab tuşlarına basarak Word'den Sözlük programına geçişimi hızlandırmıştım. Ortalama kelime bulma sürem 2 saniye kadar oluyordu bu şekilde. Sonradan fark ettim, bildiğim kelimelere daha sık bakıyordum. Bunun sebebi ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci.. anlamlarını bulmak ve yaptığım çeviriye zenginlik katmaktı. Ayrıca bu sayede, bildiğim kelimelerin bilmediğim bir çok anlamı olduğunu da öğrendim. Aslında üçüncü beşinci anlamlar çok zaman daha fazla işime yaradı. Örneğin observe kelimesini aratırken çoğu zaman aradığım anlam gözlemek, incelemek, gözlemlemek vs. değil, riayet etmek, uymak, yerine getirmek, dikkat etmek oldu. Ya da, adopt kelimesini ararken bulmak istediğim anlam benimsemek, evlat edinmek vs. değil, kabul etmek oldu çok zaman.

Bazen fiilli deyimlerin (phrasal verbs) farklı kullanımları olduğunu gördüm. Hala daha bilmediğim bir çok bu tür deyim var ancak benim yaklaşımımda bilmek değil bulabilmek ön planda oldu. Öğrenmeyi öğrenmek dedikleri bu olsa gerek. Öğrenmiş bitirmiş olmak mümkün olmadığına göre sürekli öğrenme döngüsü içinde olan bizler için aradığını bulabilmek çok önemli. Bunun için de beyni kullanıp düşünmek gerekiyor. Bazen beynimi kullandığım yazılımın programcısı kadar zorladığımı düşünüyorum. Mesela Google'da kelime ararken öyle yöntemler geliştiriyorum ki bazen ben de nasıl olup da bu kadar açılabildiğimi merak ediyorum.

Google'ı nasıl kullandığıma bazı örnekler vermek istiyorum: Çok önceleri şap kelimesini hardcopy sözlüklerde arayıp bulamamıştım. Karşıma sürekli olarak alum anlamındaki kimyasal anlamı çıkıyordu. Yemeklere katılan şap anlamında. Benim aradığım inşaatlarda zemin düzeltme işleminde kullanılan şap kelimesiydi. Şu anda bu işlem çok kolay... Nasıl mı yapıyorum? Google'ın arama çubuğuna şap mortar -sap yazıyorum. Karşıma çıkan ikinci sonuç aradığım kelimeye yaklaştırıyor beni... overlay, laying mortar, ceiling mortar, ceiling plaster... Biraz daha aratıyorum... Bu kez boşluğa şap proz -sap yazıyorum bu kelime daha önce Proz'da (tercüme ile ilgili en aktif internet sitesi) tercümanlar tarafından yazılmış mı görmek için... Çıkan sonuçlarda şap altı ifadesi için under-screed kullanılıyor. Dikkatimi çekiyor. Hemen screed kelimesini Google'ın Grafikler kısmından aratıyorum. Karşıma şap uygulaması ile ilgili bir çok resim çıkıyor. Buldum aradığımı..

Ama daha ileri gidiyorum.. Bu kez Google'da define: screed yazıyorum. Karşıma A layer of mortar laid over a concrete floor slab ve Final, smooth finish of a solid floor; usually cement, concrete or asphalt gibi anlamlar çıkıyor. Bulduğumdan emin oluyorum... Karşıma levelling mortar gibi anlamlar da çıkıyor. Ama bana kelime karşılığı değil de açıklama gibi geliyor bu tür ifadeler. Bunlar aranan kelime hiç bulunamazsa anlatmak babından kullanılabilir. Yine de yapılması gereken birebir karşılayan kelimeyi bulmak...

Ama bir adım daha ileri gidiyorum... Bu kez screed synonym yazıyorum Google'da.. çıkan beşinci sonuçta

"in the UK a screed is a. synonym for what people in the U.S. call a
topping— a layer of concrete or mortar placed to form a floor..."

ifadesi çıkıyor. Demek ki topping = screed diyorum...

Tabi Google'da overlay mortar, topping concrete gibi ifadeler de görüyorum şap harcı, şap betonu gibi ifadelerin karşılığı olarak.. Başka bir çok kelime de çıkıyor ama ben alacağımı alıyorum. Bu arada konuyla ilgili bir çok kelimeyi de daha arama sayfası (siteyi ziyaret bile etmeden) üzerinde görüyorum. Siteyi ziyaret etmem gerektiğinde genelde Google'ın Önbellek veya HTML olarak görüntüle opsiyonlarını kullanıp PDF, Word gibi belgelerin daha hızlı ve resimsiz açılmalarını sağlıyorum. Çok hızlandırıyor beni. Tabi buna Firefox kullanırken bağlantıların yeni sekmede açılması da eklenince hız çok artıyor. Gördüğüm bir linki açmak için CTRL tuşuna basıp Mouse ile link üzerine tıkladığımda link yeni sekmede açılıyor.

Tıp (veya bilimsel makale) çevirisi yaparken de genelde şu şekilde yararlanıyorum Google'dan… Bulmak istediğim kelimenin yanına abstract ve özet kelimelerini yazıyorum. Örneğin "dental bleaching" abstract özet yazıyorum. Karşıma çıkan ilk makaleyi Önbellek'ten hızlıca açıp makale özetini tarıyorum. Kelimenin anlamı hemen çıkıyor: "dental ağartma".

Bir başka örnek: Diyelim ki apandist kelimesini arıyoruz. Bu kez apandist abstract özet yazdığımızda karşımıza çıkan linklerden birkaçını ön bellekte ve sekmede açarak özet içeriklerinden apandist kelimesi karşılığının appendicitis olduğunu öğreniyoruz. Bazen makale özetlerinin Türkçesi ve İngilizce metinleri ayrı sayfalarda olabiliyor. Türkçe Özeti gösterilmişse, sayfadaki Abstract kelimesine tıklayarak İngilizce özetini de görebilir ve makalede kullanılan kelimeler arasında karşılaştırma yapabilirsiniz. Neticede aradığınız her kelime ile ilgili Türkiye'de en azından Özet kısmı İngilizce ve Türkçe olarak yayınlanmış bir makale bulmanız çok kolay. Kapsama alanı dışında çok az kelime kalabiliyor. Zaten bu kelimelerin hardcopy sözlüklerde bulunması ihtimalin epey dışında.

Demek istediğim, teknik bir kelimeyi ararken bir çok yöntem kullanıyorum. Burada birkaçını anlattım. Zaman içinde daha çok örnek vererek Google'da aranan bir kelime yada herhangi bir şey nasıl bulunur anlatmaya çalışacağım.